Gazeteci-yazar Faruk Bildirici, “İktidar yanlısı medya neden etkili olamadı?” başlıklı bir yazı kaleme aldı. “Okur gazeteciden iktidara değil gerçeğe sadakat bekler” diyen Bildirici, 23 Haziran seçiminde İstanbul217;da AK Parti kadar onu destekleyen medya ve yazarların da kaybettiğini yazdı…
Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici217;nin farukbildirici.com adresindeki internet sitesinde yer alan yazı şöyle…
“İstanbul’daki seçimde yenilgiye uğrayan AKP kadar onu destekleyen medya kuruluşları ve yazarlar da muhasebe yapmak zorunda. Zira seçimde onlar da taraftı, onların da kampanyası etkili olamadı, onlar da kaybetti.
“İKTİDAR YANLISI MEDYA HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ DEVAM ETMENİN SİNYALİNİ VERİYOR”
İktidar yanlısı medya, hiçbir şey olmamış gibi devam etmenin sinyallerini veriyor ama bu o kadar kolay değil. Siyasette olduğu gibi medyada da yeni bir dönem açılıyor.
O cenahtan Salih Tuna gibi az sayıda yazar durumun farkında. AKP’nin “sağlıklı muhasebe” yapması gerekliliğinden söz eden Tuna, Sabah’ta dün yayımlanan yazısında “İktidarın zehri goygoy ilacı da eleştirel mesafedir. Ötesi pazarlama memurluğudur” diyordu.
“ELEŞTİREL MESAFE, GAZETECİLİK İÇİN ZORUNLU BİR KAVRAM”
Son derece doğru bir saptama. “Eleştirel mesafe” gazetecilik için zorunlu bir kavram. Ama iktidar yanlısı medya ile AKP arasında bir mesafe yok ki. Eleştirel yaklaşabilen yazarlar orada barındırılmıyor.
31 Mart seçimleri öncesinde olduğu gibi İstanbul’daki seçim öncesinde de bu medya kuruluşları, genel olarak “pazarlama memurluğu” yaptılar. Gazeteleri, televizyonları, internet siteleri AKP’nin bültenine dönüşmüştü.
“BİNALİ YILDIRIM217;IN HER DEDİĞİNİ BÜYÜTÜP, İMAMOĞLU’NUN ADINI ANMAMAYA ÖZEN GÖSTERDİLER, ADINI ANDIKLARI İSE HEP KARALAYICI HABERLERDİ”
“Cumhur ittifakı”nın adayı Binali Yıldırım’ın her dediğini büyütüp, övgülerle desteklerken, “Millet İttifakı”nın adayı Ekrem İmamoğlu’nun adını bile anmamaya özen gösterdiler. Adını andıkları da hep karalayıcı haberlerdi. Üstelik bu haberlerde damgalayıcı hatta bazen hakaretamiz sıfatlar kullanıyorlardı.
Daha önceki seçimlerde İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i görünmez kılmışlardı. Akşener’in mitinglerini, açıklamalarını görmezden geliyor, onu yok sayıyorlardı. Bu kez de Akşener, kampanya dönemi boyunca İstanbul’da olmasına rağmen yine onunla ilgili haberleri özenle gizlediler.
“GÖRÜNMEZ KILMA OPERASYONU KEMAL KILIÇDAROĞLU217;NA DA UYGULANDI”
Görünmez kılma operasyonu, bu kez CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da uygulandı. Kılıçdaroğlu da günlerce İstanbul’da olmasına, yoğun bir seçim çalışması yürütmesine rağmen iktidar kontrolündeki medya tarafından görülmedi, gösterilmedi. Kılıçdaroğlu, eskisi gibi mitingler düzenlemiyor, “ilk kez kendi seçmen kitlesi dışındaki kitlelerle iletişim kuruyor”, yüzyüze teması yeğliyor, toplantılara katılıyordu. Onun yenilenen bu tarzını topluma yansıtmadıkları gibi “Kılıçdaroğlu’nun seçim döneminde geride durduğu ve görünmediği” yorumları yaptılar.
İktidar yanlısı medyada muhalefet haberlerine uygulanan bir yöntem de cümlelerinin içinden ayıklama yapmaktı. Özellikle Kılıçdaroğlu haberlerinde, iktidarı rahatsız edecek cümleler ayıklanıp atılıyor; önemsiz ve seçmen üzerinde etkili olmayacağına inanılan bazı sözleri başlığa çıkarılıyordu.
“AKP217;NİN PROPAGANDASINI YAPMAKLA KALMAYIP HATALARINI DA ÖRTBAS ETMEYE ÇALIŞTILAR”
AKP’ye gelince, propagandasını yapmakla kalmayıp, hatalarını da örtbas etmeye, düzeltmeye çalıştılar. Örneğin seçime iki gün kala alel acele bir akademisyene açıklatılan PKK lideri Abdullah Öcalan mektubunu, “HDP’ye tarafsız olun” çağrısı olarak verirken, bunun bir siyasi iktidar operasyonu olduğunu, o akademisyenin devlet eliyle İmralı’ya gönderildiğini gizlediler.
Daha önceki seçimlerde AKP lehine çıkan kamuoyu araştırması sonuçlarını manşetlerden verirken bu kez İmamoğlu’nun büyük farkla kazanacağını tahmin eden araştırmaları hiç duyurmadılar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kampanyayı Binali Yıldırım’a bıraktığında sorgulamadıkları gibi, iki gün kala yeniden sahaya inmesinin nedenine de hiç değinmediler. Erdoğan, “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı?” dediğinde de bu kadarı olmaz diye eleştirel yaklaşmak yerine manşetlere çıkardılar.
“ŞİMDİ DE SEÇİM YENİLGİSİNİN NEDENLERİNİ ERDOĞAN217;IN ÇEVRESİNDEKİ VE PARTİDEKİ BAZI KİŞİLERDE ARIYORLAR”
Şimdi de seçim yenilgisinin nedenini Erdoğan’ın çevresindeki ve partideki bazı kişilerde, kampanyanın dilinde arıyorlar. Kabine revizyonu, parti yönetiminde değişim gibi vitrin sorunlarından dem vuruyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Milletin mesajını gördük” ve “Millete küsmek olmaz” cümlelerini manşetlere çıkarıyorlar. Oysa Erdoğan, bu sözlerinin arkasından “Tam tersine milletimize kendimizi niçin anlatamadığımızın muhasebesini yapacağız” cümlesini sarfetti ve bugün değin yaptıkları yol, tünel, köprü, havaalanı gibi büyük hizmetleri sayıp döktü.
Bu da gösteriyor ki, Erdoğan’a göre asıl neden kendilerini anlatamamış olmaları… Hatayı kendinde ve 17 yıllık iktidarları boyunca yaptıkları icraatlarda aramıyor. “Metal yorgunluğuR21;nun kendisine de sirayet etmiş olabileceğini aklına bile getirmiyor. Aynı şekilde iktidar yanlısı medya da Erdoğan’ın bu yaklaşımının ötesine gidemiyor. Seçim kazandığında Erdoğan’ın “büyük siyaset aklı”ndan dem vuran, onun oyunun partisinin oyundan fazla olduğunu vurgulayan medya Erdoğan’da da hata olabileceğinden söz etmiyor.
“ERDOĞAN217;DA OLDUĞU GİBİ KENDİLERİNDE DE HATA GÖRMÜYORLAR”
Erdoğan’da olduğu gibi kendilerinde de hata görmüyorlar; yenilgideki paylarını sorgulamıyorlar; seçim kampanyası boyunca yaptıkları yayınların etkili olamamasını akıllarına bile getirmek istemiyorlar.
Aslında gazetecilik açısından bakılırsa etkisiz kalmalarının nedeni çok açık. Siyasi iktidarın sözcülüğünü yapmaları, propaganda bülteni gibi yayın yapmaları onları buralara getirdi. Medya okuyucusu ve izleyicisi, hangi partiyi tutarsa tutsun, gazeteciden öncelikle gerçeği duyurmasını bekler. Siyasi iktidara değil gerçeğe sadakat ister.
Ama iktidar yanlısı medyanın bırakın gerçeğe sadakatini, çoğunun ne sahiplik yapısı şeffaf, ne de açıkladıkları tirajlar. Yeni dönemde silkinmek, okurlarına ve izleyicilerine yeniden güven vermek istiyorlarsa işe buradan başlamalılar. Editoryal bağımsızlık, özgür gazetecilik, temas-mesafe kuralı gibi temel gazetecilik kavramlarına sonra geliriz…”