• Köşe yazarları ülke gündemi ve siyasiler hakkında neler yazdı?

    Gazetelerin köşe yazarları bugün neler yazdı, gündemi nasıl gördü? İşte günün öne çıkan köşe yazıları



    FİKRET BİLÂ: ABD’NİN KUZEY SURİYE PLANI

    T24 yazarı Fikret Bilâ “ABD’nin Suriye’nin kuzeyindeki faaliyetleri açıkça gösteriyor ki, Washington tıpkı Kuzey Irak gibi bir “Kuzey Suriye” oluşturmaya çalışıyor. Şam’ın egemenliği dışında kalacak, bağımsızlığa yakın hareket edebilecek, PKK-PYD-YPG tarafından yönetilecek bir Kuzey Suriye” açıklamasında bulundu.

    Fikret Bilâ yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:

    ABD’nin bu planına karşı olan Türkiye dışında iki ülke daha var: İran ve doğal olarak Suriye.

    İran ve Suriye, ABD’nin Kuzey Suriye planında ısrar etmesi karşısında Türkiye’nin yakınlaşacağı iki ülke. Rusya’nın bu konuda kesinlikle Türkiye’den yana tavır alacağının bir garantisi yok. Türkiye, Rusya’yı karşıya almamak hatta yanında tutmak için S-400’lerden sonra SU-35 Rus savaş uçaklarını da alır mı, sorusu da gündemde. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “F-35’leri vermiyor musunuz, o zaman bizde başka yere bakarız” da demişti.

    Suriye sorunu Türkiye-ABD ilişkilerini tarihinin en kötü süreçlerinden birine soktu. Türkiye’nin ittifak anlayışını değiştirdi. NATO’yu sarsacak boyutlara geldi.

    Ankara’nın geldiği nokta beka sorununa dönüşen gelişmeler karşısında ulusal birliğini ve toprak bütünlüğünü esas alacak bir devlet politikasını zorunlu kılıyor.

    Bu politikanın da ulusal niteliği gereği muhalefetin de destek vereceği bir politika olması gerekiyor.

    YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

    FARUK BİLDİRİCİ: YENİ DÜZENLEME HANGİ YAYINLARI KAPSIYOR

    CHP RTÜK üyesi Faruk Bildirici blogunda yayımladığı “Yeni düzenleme hangi yayınları kapsıyor?” başlıklı yazısında RTÜK’ün internet TV’leri için yeni düzenlemesi hakkında bir yazı kaleme aldı.

    Bildirici, “Maalesef bu yasa ve yönetmelik, platformlardaki yayınlara da diğer radyo ve televizyonlar için hazırlanan ‘yayın ilkeleri’ ve ‘semboller’in uygulanması hükmünü getiriyor” dedi.

    Bildirici yazısının devamında şöyle dedi:

     siyasi iktidarın sansür, sınırlandırma ve hizaya çekme çabası, dijital mecranın çeşitliliği ve dinamizmi nedeniyle hem yasal düzenlemede hem de ona bağlı kalınarak hazırlanan yönetmelikte açık hükümler koyamamış. Bu mevzuatta ciddi boşluklar ve gri alanlar oluşmuş. Bu boşluklar ve gri alanlar, bağımsız ve eleştirel yayınların iktidarın sansür, sınırlandırma ve hizaya çekme çabasından uzak kalabilmesi yönünde değerlendirilmelidir.

    “Hangi yayınları kapsayacak” soru ve endişeleri karşısında yönetmelikteki bazı hükümlere dikkat çekmek istiyorum:

    1-   Bu yasa ve yönetmelik “radyo ve televizyon yayınlarının internet ortamından sunumu” ile ilgili. Bireysel iletişim ile “rd- hizmetlerini internet ortamından iletmeye özgülenmemiş yayınlar” bu düzenleme kapsamı dışında…

    2- İnternet ortamından yapılan rd- yayınlarının “özgülenmiş yayın” kabul edilebilmesi için “bir yayın akış çizelgesi” çerçevesinde düzenli rd-tv yayını yapmaları gerekiyor. Bu nedenle yönetmeliğin internet ortamındaki değişik mecralarda günlük ve düzenli bir program akış çizelgesi ile yayın yapmayanları kapsamadığı söylenebilir.

    3-Bu konudaki belirsizliklerde RTÜK’ün tavrı belirleyici olacak. RTÜK, Eylül ayından itibaren “bu düzenleme kapsamına girdiği halde lisans başvurusunda bulunmayanları tespit edip Üst Kurul’un internet sitesinden duyurmaya” ve yazılı uyarıda bulunmaya başlayacak. Bu uyarıyı alanların başvuruda bulunup üç aylık lisans ücretini peşin yatırmaları gerekecek. (10.madde) Kısacası çeşitli dijital mecralarda ve sosyal medyada eleştirel ve bağımsız yayıncılık yapanların şimdi telaşlanmasına, başvurmasına gerek yok. RTÜK uygulamalarını beklemelerinde yarar var.

    4- Yasa ve yönetmeliğin kapsadığı ikinci grup yayınlar da “İsteğe bağlı yayın hizmetlerini internet ortamından sunan platformlar”. Bu konudaki hükümler açık, “isteğe bağlı yayın hizmetlerini bir katalog içinde sunan” bütün platformlar bu kapsama giriyor. Bu platformların bir ay içinde “yayın iletim lisansı” için başvurmaları gerekecek.

    Halbuki insanların abonelik ve özel sözleşmeler ile izledikleri bu platformlardaki yayınların özgür ve özel alan olarak kabul edilmesi gerek. Ama maalesef bu yasa ve yönetmelik, bu platformlardaki yayınlara da diğer radyo ve televizyonlar için hazırlanan “yayın ilkeleri” ve “semboller”in uygulanması hükmünü getiriyor. Bu da kesinlikle yanlış, kabul edilemez temel hak ve hürriyetlere aykırı bir anlayış.

    YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

    AHMET HAKAN: NETFLIX FALAN YETİŞKİNLERİN BİR TERCİHİDİR

    Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, “Netflix falan yetişkinlerin bir tercihidir, karışmayın!” başlığı ile yayımlana yazısında, “Netflix ve benzerlerine getirilen her türlü denetim, kısıtlama falan… Aslında “Sosyal, psikolojik, toplumsal hiçbir haklı gerekçem yok ama sırf senin rahatını kaçırmak, keyfini bozmak için müdahale ediyorum” demekten başka bir şey değildir” ifadelerine yer verdi.

    Hakan yeni parti kuracağını ilan eden ve AKP’den istifa eden Ali Babacan‘ın tek başına hareket etmesinin doğru olmadığını da savundu.

    Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde yeni bir parti kurmanın çok önemli olmadığını söyleyen Hakan, Babacan’ın partisinin iki büyük yapıdan birini seçmek zorunda olduğunu dile getirdi.

    Hakan yazısında, “Çünkü “tek başına iktidar olmak” da, “koalisyon ortağı olmak” da teknik olarak söz konusu değil. Türkiye’de iki büyük yapı var artık: Birini AK Parti domine ediyor, diğerini CHP… Ali Babacan’ın kuracağı parti, bu iki yapıdan birini tercih etmek zorunda… Yani Babacan şuna karar verecek: CHP’nin başını çektiği yapıyla mı hareket edecek, yoksa AK Parti’nin başını çektiği yapıyla mı? “Ben ikisiyle de hareket etmem abi… Tek başıma yoluma giderim…” falan… Bunun rasyonel hiçbir tarafı yok maalesef” dedi.

    YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

    MEHMET ŞEKER: LİDERLERDEN VATANDAŞLARA TAVSİYELER

    Yeni Şafak yazarı Mehmet Şeker, “Liderlerden vatandaşlara tavsiyeler” başlığıyla yayımlanan yazısında, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye bir ev hediyesi götürdüğünü söyledi.

    Şeker, ‘son derece güvenilir kaynaklara dayandırdığı’ yazısında söz konusu hediyeye dair bir bilgi vermedi.

    Şeker şöyle devam etti:

    “Son derece güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’nin Çayyolu’ndaki evini merak etmiş. Bir ev hediyesi götürmüş. (Kaynaklarımız, hediyenin ne olduğunu söylemedi.) Ve şu sıralarda vatandaşların en çok ilgilendiği konular üzerine konuşmuşlar.

    Kurban’da ne keseceksiniz? Ortak dana hissesine girelim mi? İçtiğimiz şu kahvenin yapımı sırasında cezveyi karıştırırken, kaşık saat yönünde mi çevriliyor, yoksa aksi yönde mi? gibi konular geçildikten sonra esas mevzu açılmış.

    Malûm, vatandaşlar çoğunlukla yaz boyunca tatile çıkıyor. Bazıları tatili bayram sonuna bırakıp birleştiriyor. Tecrübeli olanlar az değil ama acemilik çekenler var. Onlara ne gibi tavsiyelerde bulunalım diye konuştuklarını haber aldık.”

    YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

    ÖZLEM ALBAYRAK: O BİLDİRİ HAKKINDAKİ KARAR YANLIŞ MI?

    Yeni Şafak yazarı Özlem Albayrak, “O bildiri hakkındaki karar yanlış mı?” başlığıyla yayımlanan yazısında, Anayasa Mahkemesi’nin “Bu Suça Ortak Olmayacağız”başlıklı bildiri nedeniyle mesleklerinden ihraç edilen, haklarında disiplin cezaları verilen, ‘terör örgütü propagandası’ suçundan dava açılarak hapse mahkûm edilen ve bir bölümü cezaevine konulan akademisyenlerin bireysel başvurusunda ‘hak ihlali’ kararı vermesini değerlendirdi.

    Albayrak, “Hukukta suçla ceza arasındaki oran doğru edilemediğinde ve evrensel hukuk ilkeleri içselleştirilemediğinde bu tür manzaralar ortaya çıkıyor” diyerek, “Artık teröre destek vermekle, düşüncesini ifade etmek arasındaki farkı görmenin zamanı gelmiş gibi gözüküyor” ifadesini kullandı.

    Albayrak’ın yazısının bir bölümü şöyle:

    kendilerine “barış imzacıları” diyen o akademisyenlerin bildirisi -bizim hoşumuza gitmese de – terör desteği olarak değil, şiddetle ilgili endişelerin ifade edilmesi olarak da değerlendirilebilirdi. Anayasa Mahkemesi üyelerinin o davalar hakkında, hak ihlali kararı vermesi de, o bildirideki ifadeleri onayladıkları anlamına gelmez. Tıpkı bu yazıyı yazan benim bildiriyi haklı, gerekli, adaletli, tarafsız bulmadığım gibi…

    Sonuçta, hukukta suçla ceza arasındaki oran doğru edilemediğinde (bu kişiler sadece fikir serdettiler, şiddete teşvik etmediler; karşılığında bir kısmı tutuklanıp hapse atıldı, bir kısmı ömrünü verdiği mesleğinden ihraç edildi) ve evrensel hukuk ilkeleri içselleştirilemediğinde bu tür manzaralar ortaya çıkıyor.

    Sözün özü, artık teröre destek vermekle, düşüncesini ifade etmek arasındaki farkı görmenin zamanı gelmiş gibi gözüküyor. Ne dersiniz?

    YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ