Koç Üniversitesi’nde uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi dersleri veren Prof. Dr. Murat Somer, ABD Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen Türkiye’ye yönelik iki ağır tasarının anlamına ve bundan sonra ne olabileceğine ilişkin soruları yanıtladı. Somer’e göre tasarıların ABD Senatosu’nda da kabul edilip edilmeyeceği Türkiye ile yürütülecek müzakerelere bağlı.
Gazete Pencere’nin yönelttiği sorular ve Murat Somer’in yanıtları şöyle:
ABD Temsilciler Meclisinde Türkiye aleyhine çıkan iki ağır karar ve kararların ezici çoğunlukla çıkması gelecek dönem için neyi işaret ediyor?
Trump’ın azli konusunda derin bir görüş ayrılığında olmalarına ve kutuplaşmalarına rağmen Cumhuriyetçilerin ve Demokratların Ankara’ya öfke ve yaptırımlar konusunda birleştiğini işaret ediyor. Mevcut Cumhurbaşkanlığı ve AKP yönetimindeki Ankara’nın ABD’deki etki kanallarının kuruduğunu gösteriyor. Aslında Türkiye-ABD ilişkilerinin bu duruma gelmesi sadece Türkiye için değil, ABD siyaseti açısından da büyük bir başarısızlık. Suriye operasyonuna ve Türkiye’deki iktidara karşı o kadar tepkisel hale gelmiş haldeler ki, ve Demokratlar açısından Trump’a olan tepkileri o kadar Ankara’ya karşı tepkiye yansımış durumda ki, büyük resmi göremiyorlar. Yani Ankara’ya tepki üzerinden Türkiye’yi yabancılaştırmanın, Türkiye-ABD ilişkileri, Nato üzerindeki olumsuz etkilerini değerlendiremiyorlar. İlişkilerin bu kadar bozulması, Rusya’nın ve İran’ın işine gelirken ABD’nin de çıkarına değil. Son olarak Ermeni Soykırımı yasası gibi insan hakları ve insanlığa karşı suçlarla ilgili konular, Kongre gibi siyasal organların ve jeopolitik siyasetin konusu olmamalı, bu yanlış. Bu insan haklarına hizmet etmiyor. Tarihsel olgular değişmediğine göre geçmişte neden reddediliyordu şimdi niye kabul oldu?
Ama sonuçta ABD bir süper devlet, ilişkilerin bu kadar bozulmasından çok daha fazla zarar görecek olan taraf Türkiye. Dolayısıyla Türkiye’nin ulusal çıkarlarını ve bağımsızlığını düşünen bir yönetimin, şimdi derhal Batı ittifakıyla ilişkileri düzeltmeye yönelmesi gerekir. Çünkü Ankara – katılalım veya katılmayalım – PYD ile ilgili bazı hedeflerine ulaştı ama bunun maliyeti çok yüksek oldu. PKK askeri açıdan gerilerken uluslararası siyasette güçlendi. Rusya ve Suriye güney sınırımıza yerleşti. Rusya S-400’ler yoluyla Nato’yla ilişkimizi zayıflatmış durumda. Enerji konusunda da oldukça bağımlı hale geldik. Oysa gerek Doğu Akdeniz’de gerekse de Suriye dahil başka konularda Rusya’nın politikaları Türkiye’yi ve Türkiye üzerinden Nato’yu zayıflatmaya yönelik. Yani bu aşamadan sonra Ankara mutlaka Rusya’nın yükselen gücünü dengelemek ve Rusya’yla ilişkilerini sağlıklı bir zeminde tutabilmek için Batı’yla ilşkilerini düzeltmeli. Aksi bir politika Türkiye’yi daha bağımsız ve güçlü değil daha bağımlı ve zayıf yapar. Bu arada S-400’ler kime karşı alındı ve örneğin sınırımıza yerleşen Suriye ve Rusya’ya karşı kullanılabilir mi sorusunu da ısrarla yeniden sormak gerekiyor.
Bu kararların Senato’dan geçme olasılığı var mı yoksa Trump bunu engelleyebilir mi ya da engeller mi?
Senatoda Cumhuriyetçiler çoğunluk. Geçip geçmeyeceği bundan sonra Ankara’yla müzakerelere bağlı olur diye düşünüyorum. Senato çoğunluk lideri McConnell’ın açıklamaları Türkiye’yi uzaklaştırmanın Nato ve ABD çıkarları açısından yanlışlığının farkında olduğunu düşündürüyor. Bu her iki taraf için de bir fırsat penceresi açıyor.
Ermeni soykırımı karar tasarısı Türkiye için neden önemli? Yıllardır geçmeyen kararın bugün geçmesinin sorumluluğunu nasıl açıklarız?
Bu tasarının yıllardır geçmemesinin nedeni Türkiye’nin jeopolitik önemi ve ABD siyasetinde ve kamuoyunda belli bir desteğe sahip olması, bir lobi gücü olmasıydı. Türkiye’nin jeopolitik önemi aynı hatta arttı ama imajı çok kötüleşti ve lobi kanalları kalmadı. Bunun da nedenleri – ABD’nin yanlışları yanında — iktidarın uyguladığı yanlış politikalar ve Türkiye’nin laik demokrasi imajının yok olması. Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerinin temel unsuru jeopolitik olageldi bu doğru. Ama bunun da altında Türkiye’nin ağır kusurlu da olsa laik bir demokrasi olduğu, bu yüzden de Batı’nın “kaybetmemesi” gereken bir ülke olduğu kanaati yatageldi. Şimdi bu kanaat çok zayıfladı. Yurtdışındaki bazı – kötü niyetliler yanında – iyi niyetli Türkiyeliler de iktidara eleştirileriyle bu duruma katkı yapıyor. Türkiye’deki demokratik direnci ve potansiyeli vurgulamadan sadece iktidarı ve özellikle Erdoğan’ı eleştirmek, otoriterleşmeyi anlatmak, Batı kamuoylarında sempati değil antipati yaratıyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi için desteği artırmıyor. Tersine sanki Türkler hukuk ve demokrasi istemiyormuş gibi bütün bir ülkenin ötekileştirilmesini besliyor. Türkiye’deki hukuksuzluklar ve otoriterleşme eleştirilmeli ama demokrasi mücadelesi ve potansiyeli de anlatılmalı.
Türk – Amerikan ilişkilerini değerlendirirken “Trump tek başına yetmez” diyenler haklı çıkmış sayılır mı bundan sonra ilişkileri rayına oturtmak için nasıl bir yol izlenmeli?
Elbette. Bu aslında belki de iç siyasette kurumları ve muhalefeti dışlayan bir anlayışın ABD yönetimini de benzer şekilde yorumlamasının sonucu. Aynı zamanda da stratejik bir hata. Evet ABD’de dış politika öncelikle yürütmenin (başkanın) yetkisinde. Ama ABD sistemi yasama ve yürütme arasında çok karmaşık bir al-ver ilişkisi üzerine kurulu. Şu an yaşadıkları sorunlara rağmen kuvvetler ayrılığı ve denge ve denetleme mekanizmaları hala çok güçlü. Bunun yanında Pentagon gibi devasa kurumlar ve sayısız lobi var. Yani bunlar, yasama ve kamuoyu hesaba katılmadan sadece başkana bakarak ABD siyaseti anlaşılamaz.
Dediğim gibi kendi bağımsızlığı, çıkarları ve güvenliği için Türkiye’nin normal olarak acilen Rusya’nın artan nüfuzunu dengelemek amacıyla Batı’yla ilişkilerini tamir edecek adımlar atması gerekir. Ankara bunu yapacak mı göreceğiz. Örneğin S-400’ler ile ilgili bazı adımlar bu konuda bir alan açabilir. Buna karşılık ABD yönetimi yaptırım tasarısını askıya alabilir. Öte yandan Suriye’de Rusya ve ABD’yle varılacak anlaşmalar ne kadar uygulanabilecek onu da göreceğiz. Tüm dünyada uzak görüşlü ve sorumlu liderlerin ve liderliğin eksikliğinin hissedildiği bir dönemden geçiyoruz.