• Akşener’den Erdoğan’a: Dostum siyasetinle bizi soktuğun bataklıktan memnun musun!

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener grup toplatısında, Suriye Ordusu’nun saldırısında sekiz askerin hayatını kaybetmesine ve Türkiye’nin Ukrayna’ya 200 milyon liralık askeri yardımına değindi. AK Parti’nin dış politikasını eleştiren Akşener, “Askeri yardım yapıyoruz ve askeri hedef oluyoruz” dedi.

    İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in partisinin grup toplantısı konuşması şöyle:

    Maalesef, yeni haftaya, yine kahreden haberlerle girdik. Ortadoğu coğrafyasında oynanan, çirkin bir satrancın yeni hamleleri, Sekiz kahramanımızı daha aramızdan kopardı. Rusya ile el ele vermiş Suriye ordusu, İdlib’deki Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarına saldırdı. Beş kahraman askerimizi ve üç sivil memurumuzu şehit verdik, 9 yaralımız var.

    Biz güvende olabilelim diye kendilerini tarihe veren kahramanlarımıza olsun. Her birinin ruhu şad, mekânı cennet olsun…

    Türk yurdu, dahili ve harici bedhahların tüm gayretlerine, tüm acılara rağmen ayakta kalmaya devam edecek. Şehitlerimiz var. Ordumuz teyakkuzda. Cenazelerimizi kaldıracağız. Mehmedimize moral vereceğiz.

    “ASKERİ YARDIM YAPIYOR VE ASKERİ HEDEF OLUYORUZ”

    Ancak, çok önemli bir noktanın altını çizmek isterim: Bakın, 2 Şubat’ta Ukrayna’dan açıklama yapılıyor; “Türkiye Ukrayna’ya 200 milyon liralık askeri yardım yapacak” deniyor. Aynı günün gecesi, 3 Şubat’ın ilk saatlerinde, Ukrayna’yla Kırım’ın işgali nedeniyle sorunlu olan Rusya’nın kontrolündeki Suriye ordusu, Türk askerini hedef alıyor.

    “DOSTUM SİYASETİNLE BİZİ SOKTUĞUN BATAKLIKTAN MUSUN?”

    O satrancın tarifi açık; askeri yardım yapıyor ve askeri hedef oluyoruz. Üstelik Rusya, pişkinlik edip; “Türkiye bize çalışmalarıyla ilgili bilgi vermedi.” diyor. Sayın Erdoğan da bu acı tabloya rağmen, seyahatini iptal etmeyip, Ukrayna’ya gidiyor.Gelişmelerden musun Sayın Erdoğan? “Dostum” siyasetinle bizi soktuğun bataklıktan memnun musun? Dış politikada aklı bırakıp, egonla iş götürünce olanlardan memnun musun?

    Sen Türk Devleti’ni yönetiyorsun. Akıllı olmak, gelişmeleri doğru okumak ve dış politikamızı, devlet ciddiyetiyle yürütmek zorundasın. Ama her şeyden önce, duyguların yerine milletimizin çıkarlarını öne koymak zorundasın.

    “İÇERİDE ASLAN DIŞARIDA KEDİ OLMAKTAN VAZGEÇİN”

    Şimdi sana ve hükümetine düşen görev açık ve nettir; Gök kubbeyi, Mehmedimizi toprağa düşüren alçakların başına yıkın. Devlet aklı ile ve bir kez olsun iç politika hesapları yapmadan hareket edip, Türk Milleti’nin ve Türk Devleti’nin gücünü gösterin. “O ne der, bu ne yapar?” demeyin. İçeride aslan, dışarıda kedi olmaktan artık vazgeçin. Bir an önce ve tereddütsüz gerekeni yapın.

    “BELLİ Kİ DEPREM PARASINI ELAZIĞ’A HARCAMAYA GEREK DUYMAMIŞLAR”

    Acıları bal eyleyebilen büyük milletimiz, hayatın her alanında farklı bir acıyla karşı karşıya. Birçok örneğini görüyoruz. Ancak milletimiz tüm sıkıntılarına, tüm acılarına rağmen vakur duruşunu bozmuyor. Bu, milletimizin yaşadığı tüm acılara, sıkıntılara rağmen, ülkesine, devletine inancından, zerre taviz vermemesindendir. Bu bir fıtrat meselesidir.

    İşte acının bir başka adresi, Elazığ’da da tablo aynı. Hayatları altüst olan vatandaşlarım, bin bir sıkıntıyla uğraşıyor. Benim vatandaşım, yaşadığı çaresizliğe bakıp, “Bugüne kadar ne yaptınız?” diye soruyor. Benim vatandaşım, kağıt binalar gerçeğini görüyor, “Deprem paralarını ne yaptınız?” diye soruyor.

    Ama Sayın Erdoğan utanmadan çıkıyor: “Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da, bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok” diyor.

    Sözüm ona “gereken” yere harcamışlar… Gereken yerin neresi olduğu belli değil. Ama belli ki; Elazığ’a harcamaya gerek duymamışlar.

    “İKTİDARLAR BABASININ PARASINI DEĞİL MİLLETİN PARASINIZ HARCAR”

    Bakın size, cep telefonuma gelen bir mesajın, bir bölümünü okuyayım: “Elazığ’da şu ana kadar incelenen 14.000 binadan, 1800’ü için yıkım kararı çıktı. 78.000 bina incelenecek, kim bilir, yıkılacak bina sayısı kaça çıkacak…

    Allah aşkına, bu kadar mı emanet yaşıyoruz?”

    Şimdi düşünün; 10.000 binanın yıkılma ihtimali olan bir kentteki çaresizliği düşünün. Ülkeyi ve o kenti yönetenlerin sorumsuzluğunu, belki de sorumluluğunu düşünün. Sonra da benim kardeşim, “Deprem için toplanan paraları ne yaptınız?” diye sorunca, gördüğü muameleyi düşünün…

    Hak bunun neresinde? Adalet bunun neresinde? Devlet insanlığı bunun neresinde?

    AKŞENER: YARIN MECBUREN HESABINI VERECEKSİNİZ

    İktidarlar babasının parasını değil, milletin parasını harcar. O yüzden, her kuruşun hesabını vermek zorundadırlar. Buna zaman ayırmak zorundadırlar. Devleti yönetenler, milyarlarca liranın nereye gittiği sorulduğunda, vatandaşına atarlanmaz, oturur, kuruşu kuruşuna hesabını verir. Yüzüm pak, alnım ak der.

    Ne var ki, bugün Türkiye’yi yönetenlere bu haklı soruyu sorduğunuzda, bırakın hakkınız olan cevabı almayı, üstüne bir de azar işitiyorsunuz.

    Efendiler! Yönettiğiniz yer babanızın çiftliği değil, milletin devleti, milletin hazinesi. Bugün vermeseniz bile, yarın mecburen hesabını vereceksiniz. Tarih defalarca göstermiştir ki; Bu gerçekten kaçışınız yok.

    AKŞENER: KIZILAY BİR NAYLON BAĞIŞ KURUMUNA DÖNÜŞMÜŞ

    Bir ülkede, demokrasinin gelişmesinin önündeki en ciddi sorun, ülkeyi yönetenlerin ahlaki çöküntüleridir Çünkü, demokrasinin kavramsal temelinde erdem vardır, ahlak vardır.

    150 yıllık Hilal-i Ahmer, yani Kızılay’ımızda yaşananlara bakın. Ecdat yadigarı, kötü gün dostu, iyiliklerin sembolü Türk Kızılayı, bunların elinde artık yandaşlara kaynak aktarmak için kullanılan, bir “NAYLON BAĞIŞ” kurumuna dönüşmüş.

    Biz Kızılay’ı her felakette ısıtan battaniye biliriz. Biz Kızılay’ı, aç karınları doyuran ana şefkati biliriz. Biz Kızılay’ı, kötü gün dostu biliriz.

    Peki bugünkü iktidar ne yapmış?

    İktidarları döneminde, girmedik sektör bırakmayıp semiren bir şirketten para almaları gerekmiş. Ne yapmışlar? Kızılay’a demişler ki; “Biz Ensar Vakfı’na para vereceğiz. Ama bu parayı önce sana yatıralım, oraya sen aktar.”

    Neden?

    Çünkü Kızılay’a verdikleri paranın tamamını vergiden düşebiliyorlar.

    8 milyon dolar, 2017 kuruyla 30 milyon lira gönderip, Kızılay’a da demişler ki; “Sen sadece 75 bin dolarını al, gerisini Ensar Vakfı üzerinden, bizim çocukların derneğine aktar.”

    Peki vergiden düşen bu 30 milyon lira aslında kimin parası? Elbette milletin parası… İşsizlikten kıvranan gençlerin parası. Mutfağı tutuşmuş annelerin parası.

    “MİLLETİN 30 MİLYON LİRASINI ÇOLUK ÇOCUĞUNUZUN OYUNCAĞI DERNEKLERE AKTARACAKSINIZ DİYE…”

    Emekliye vermedikleri zam orada. Çalışanlara vermedikleri zam orada. Tarlasını süremeyen çiftçinin desteği orada. Hayvancılıkla uğraşan, ama elinde hayvanı kalmayanların hakkı orada, Saraya takılan EYT’lilerin hakkı orada.

    Elinizi vicdanınıza koyun. Milletin 30 milyon lirasını, çoluk-çocuğunuzun oyuncağı derneklere aktaracaksınız diye, Kızılayımızın üzerine leke düşürmeye ne hakkınız var?

    Kızılay’ın sancağı, al bayrağımız gibi kıymetlidir. Kızılay’ı, naylon bağışlarla lekeleyemezsiniz. Çoluk çocuğunuzun oyuncağı vakıflara, derneklere, milyon dolarlar aktarılacak diye, Türk Milleti’nin “Vicdan Kalesi” Kızılay’ın surlarında, gedik açamazsınız. Ayıptır, günahtır. Allah sizi ıslah etsin.

    AKŞENER: VATANDAŞ ‘AY SONU GELMİYOR’ DİYOR

    Eş, dost, yandaş, milletin parasıyla zengin olurken, milletimizin gerçeği bambaşka. Biliyorsunuz, şehirlerimizi ilçe ilçe gezip, esnafımızla, vatandaşımızla buluşuyoruz. Onların dertlerini dinleyip, gündeme taşıyoruz.

    Bu hafta İzmir’deydik. Tarım ve turizmin merkezi, görece refah seviyesi yüksek bu güzel kentimizde bile, durum hiç iç açıcı değil. İktidarın, oy alamadığı için, “Sahil şeridinin şatafat içinde yaşayanları” diye tariflediği İzmir’de, esnaf, “Para yok”, gençler, “iş yok”, vatandaş, “ay sonu gelmiyor” diyor.

    “AK PARTİ YOLSUZLUK, YOKSULLUK VE YASAKLARIN TA KENDİSİ OLDU”

    Biz işte bu gerçek gündemin peşinde olacağız. Gerçek gündem, milletimizin yaşadığı geçim sıkıntısıdır, işsizliktir, adaletsizliktir.

    Bakın, şu gerçeği artık görelim; AK Parti 18 yıl önce bir hikaye yazdı. Zam dedi, kriz dedi, vatandaş nefes alamıyor dedi, ben bu işi çözerim dedi; 18 yılın sonunda Türkiye’yi getirdi, o günlerden daha kötü bir tabloya mahkum etti. Yolsuzlukla mücadele dedi, yoksullukla mücadele dedi, yasaklarla mücadele dedi, ben bu işi çözerim dedi; 18 yılın sonunda bu 3 Y’nin ta kendisi oldu.

    AKŞENER: AK PARTİ’NİN TRAJİK HİKAYESİNİN SONUNA GELİNDİ

    Ak Parti’nin yazdığı bu trajik hikayenin artık sonuna geldik… Ülkemiz ve milletimizin hak ettiği, gerçek ve samimi hikayeyi yazma görevi, artık bizimdir. Bu hikaye, eşin-dostun değil, milletin hikayesi olacak.

    Bizim yazacağımız hikayede; Nasıl pay kaparım değil, nasıl paylaşırız diye sorulacak. Bizim hikayemiz, Türkiye’nin o beş müteahhitten büyük olduğunu gösterecek. Bizim hikayemizde, “Nasıl satarız?” değil, “Nasıl üretiriz?” sorusu cevap bulacak. Bizim hikayemizin kahramanları, liyakatsiz bürokratlar olmayacak. Bizim hikayemizin aktörleri, bir baltaya sap olamamış şımarık çocukların oyuncak dernekleri olmayacak. Bizim hikayemizin hiçbir satırında, Kızılay üzerinden kaçırılan vergi için, “Vergi kaçırma değil, vergiden kaçınm.” diyebilecek yüzsüzler olmayacak.

    TÜRKİYE’DE YENİ KUTUPLAŞMA EKONOMİK

    Bugünkü iktidarın 18 yıl önce yazdığı hikaye ile, ülkemizin bugün yaşadığı gerçek arasında uçurum var. 18 yıl önce olduğu gibi, bugün yine diyorlar ki;

    Toplum dindarlar, sekülerler diye ikiye ayrılıyor. Diyorlar ki toplum, modernler ve gelenekçiler diye ikiye ayrılıyor. Evet doğrudur, toplum ikiye ayrılıyor… Ama onların bize dayattığı gibi değil!

    Bir tarafta, helal ekmek peşinde koşan milyonlarca vatandaşımız, diğer tarafta rant peşinde koşanlar olarak ikiye ayrılıyor. Bir tarafta, iş bulamayan milyonlarca gencimiz, diğer tarafta lüks içinde yaşayan ajansçı iktidar gençleri olarak ikiye ayrılıyor. Bir tarafta, açlık sınıra mahkum milyonlarca emeklimiz, diğer tarafta vakıfları sayesinde para içinde yüzenler olarak ikiye ayrılıyor.

    Türkiye’nin yeni kutupları aynen böyle. Ve bu gidiş hayra alamet değil. Yine Müslüm babanın sözleri düşüyor aklıma. Bu zamlarla, doğalgazı ancak zenginler yakar ama, dünyayı da yaksa yaksa garipler yakar. Mutfak yakar, geçim derdi yakar.

    Türkiye’de mücadele, halk ekmek kuyruklarında ömür tüketenlerle, rant peşinde büyükşehirleri yağmalayan bir avuç iktidar zengini arasında.