• Sırrı Süreyya Önder: Hatırları hoş olsun diye isim verecek değilim

    İYİ Parti’nin HDP’ aracı gönderdiği iddiasında bulunan Eski HDP Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, yeni bir açıklama yaptı. Önder, “Hatırları hoş olsun diye isim verecek değilim, böyle bir yaklaşım bunun “suç” olduğunu benim de kabul etmem anlamına gelecektir. Gelip giden aracılar, isterlerse kendilerini ve konuşulanları açıklayabilirler” dedi.

    Geçtiğimiz günlerde Ruşen Çakır’la yaptığı söyleşide ““Dün bize aracı gönderen, ‘Şurada kiminle çalışalım? Nasıl çalışalım? Şunu nasıl yapalım?’ diye fikrimizi merak eden bir siyasal parti, bugün bize koordinat biçemez. İYİ Parti’yi kastediyorum. ‘Bizim nazarımızda HDP şuradadır’ falan gibi bir şey diyemez. Bu saygısızlığı bugün yapabiliyorlarsa, o gün, bizim bu ilkeselliği dayatmış olmamamızdan dolayıdır. İYİ Parti’ hiç kızmıyorum ya da onun liderine. Biz o gün böyle yapmakla ve bu bağra basılan taşı da kimsenin merak etmemesi ile, bugün böylesi değerlendirmelerin muhatabı oluyoruz” ifadelerini kullanmıştı.

    Karakutu’da yayınlanan Bidebunuizle programında Yavuz Oğhan’a konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Önder’in iddialarını yalanlamıştı. Akşener, “Ne benim, ne arkadaşlarımın HDP’ye ‘Biz nerede, ne yapalım,’ diye soru sormuşluğumuz resmi, gayri resmi yoktur. İsnat eden bunu ispat etmekle görevlidir. Burada asıl dikkatimi çeken saygısızlık konusu. Sayın Önder, bu  HDP’nin yönetim kadrosunu PKK’nın yanında gören İYİ Parti’yi ve onun genel başkanını saygısızlıkla suçluyorsa şunu mu demek istiyor: ‘Kardeşim biz PKK’nın yanında yöresinde değiliz. Sen bize saygısızlık ediyorsun’ mu demek istiyor? Bunu demek istiyorsa dolandırmaya gerek yok. Açık açık söylemelidir. Biz bundan HDP’nin kurumsal sisteminin yöneticilerinin ‘Bizim PKK’yla herhangi bir alakamız yoktur, bize saygısızlık ediyorsunuz’ sözlerinden ancak memnuniyet duyarız.” demişti.

    TIKLAYIN: Akşener: Bu sistemde AK Parti’yle yan yana gelmemiz mümkün değil

    Akşener’in açıklamasının ardından Önder, Medyascopetv yazılı açıklama yaptı. Önder, “Hatırları hoş olsun diye isim verecek değilim, böyle bir yaklaşım bunun “suç” olduğunu benim de kabul etmem anlamına gelecektir. Gelip giden aracılar, isterlerse kendilerini ve konuşulanları açıklayabilirler. Bu görüşmelerin seçim ya da aday gündemli/zamanlı olmadığını söylemem bir borçtur ama. Bu akıllarla değil siyaset yapmak, 5 yaşındaki çocuğa bir bardak süt bile içiremezsiniz. Dolayısıyla, bizimle görüşmek değil, görüşmemek ayıptır, günahtır, eksiktir.

    Önder’in açıklaması şu şekilde:

    “Yaklaşık 1 saatlik bir Medyascope – Ruşen Çakır görüşmesindeki 30 saniyeye sığan bir belirleme, yayınlandıktan 3 gün sonra oldu.

    Oldu da nasıl?

    Koronavirüsüne konulamayan mesafe, HDP ile herkesin arasına nasıl konulmalı temelinde!!!

    Hayat karmaşık ve dallı budaklı bir şeydir işte olmuyor, olamıyor.

    Vaktinde, görüşmekten bitap düşenler bile bunun üzerinde tepinip duruyorlar.

    Görüşenler, bir kez bile ‘görüştük kardeşim ne var bunda?’ demedikçe de bu kördöğüşü, bir hükmetme yöntemi olarak sürüp gidecek.

    Çetin Altan, TİP milletvekilliği yıllarını anlattığı kitabında, oturumu yöneten meclis başkanvekilinin TİP milletvekilleri hakkındaki uyarısını nakleder. Kürsüdeki hatiplerin, komünizmi telin eden konuşmaları esnasında, bütün meclis alkışlarken TİP sıralarından hiç alkış gelmemesini ‘dikkati calip’ bulmuş, kızmıştır başkan ve yaptırım uygulamak istemektedir…

    Yaklaşık 60 yıl geçmiş, siyasi aklın seviyesi hâlâ su batmanı seviyesini yek parmak geçememiş.

    Genel yaklaşımın kendisi, görüşmüş olup olmamaktan daha vahim, farkedilmiyor.

    Peki HDP ne yapmış?

    ‘Kuş kanatsız uçamaz!’ demiş. Bu ülkeyi bir gövde gibi düşünürseniz, halklar, inançlar, sınıflar, cinsiyet kimlikleri de bu gövdenin kanatlarıdır demiş. Çoktan beridir hep bir kanadı kırık ülkemize mecal olmaya çalışmış.

    Biz de bu ülkeyi böldürtmeyiz demiş herkes gibi. Herkesin bunu söyleyip ardından türlü ayrımcılıklarla 40 pare ettiği bir ahvalde sadece şunu eklemiş: Kimsenin hakkını da kimseye yedirtmeyiz!

    Şiddeti bir yöntem olarak hiçbir şart altında, asla ve kata benimsemiyoruz demiş ama eline mezura alıp mesafe ölçmek yerine şiddeti doğuran tarihi ve sosyal-kültürel çarpıklıklar için çözümler geliştirmiş, önermiş ve bütün bedenini ortak geleceğimiz için seferber etmiştir.

    Salt güvenlikçi yaklaşım, çocuklarımıza daha büyük sorunlar yumağı miras bırakır, etmeyin eylemeyin demiş ve başkalarından ne bir fazla ne eksik, mutlak bir eşitlik talebinin savunucusu olmuştur.

    Yitip giden her cana içi yanmış, kuruyan her derenin yasını tutmuş, yoksula aş, gençlere iş istemiş.

    Barış demiş, Demokrasi demiş, Özgürlükler demiş…

    Yanlışı olmamış mı? Tonla!

    Eksiği olmamış mı? Hacminden büyük!

    Bazen aklının erdiğine gücü yetmemiş, bazen tüm bu entrikalara aklı bile ermemiş.

    Bir tek, zerafete karşı mukavemetimiz olmamış bizim, eğilmeyen boynumuz bükülüvermiş. Bunun dışında eğildiğimizi büküldüğümüzü tarih yazmamış.

    Spekülasyon işimiz değildir, bilmeyiz.

    Şimdi herkes, görüşmenin “suç” olduğunda milli birlik ve beraberlik sağlamış, bizden de failini istiyorlar.

    Hatırları hoş olsun diye isim verecek değilim, böyle bir yaklaşım bunun “suç” olduğunu benim de kabul etmem anlamına gelecektir. Gelip giden aracılar, isterlerse kendilerini ve konuşulanları açıklayabilirler.

    Bu görüşmelerin seçim ya da aday gündemli/zamanlı olmadığını söylemem bir borçtur ama.

    Bu akıllarla değil siyaset yapmak, 5 yaşındaki çocuğa bir bardak süt bile içiremezsiniz.

    Dolayısıyla, bizimle görüşmek değil, görüşmemek ayıptır, günahtır, eksiktir.

    Adına Türkiye Masası denilen şeye eksik sandalye koymak, acemi marangozlara mahsustur.

    Meclis, belediye, iktidar, oylar, mevki ve makamlar sizlerin olabilir, varsın olsun.

    Hiç bitmeyecek Barış, Adalet, Özgürlük ve Eşitlik talebi bizimdir.

    Ta ki gerçekleşene kadar.

    Son bir söz: Evet siyaset bir film seti değildir; olsaydı yapamazdınız!”